Bir sabah kalkıpta aynaya bakınca "Ben niye böyleyim?" cümlesi döküldümü ağzından? Hiç isyan ettin mi tanrıya karşı seni biraz daha güzel yaratmadı diye? Aklından ne geçiyor bilmiyorum ama cevabın evetse mutlaka okumalısın bu metni çünkü senin hakkındaki gerçekler gizlenmiş olabilir bu metinde... Sakıncası yok aslında sahip olmadığın "şey"leri istemenin tabiki kadere inanmak şartı ile! Kader mi, şaşırdın değilmi kadere inan dediğimde? Çoğu insan kaderi önceden yazılmış bir tiyatro oyununda söyleneni harfiyen uygulamak diye tanımlar. Yanlış kader aslında ölçüden ibarettir. İnsanın değeri kadar yük biner üstüne. Örnek vereyim hemen elinde 5 ve 10 kg. dan oluşan pazar poşetlerin, biri 8 diğeri 16 yaşında ikide evladın var. Nasıl paylaştırırsın? Hafif poşeti küçük çocuğuna ağır olanıda büyüğe verirsin değil mi? İşte aynen de öyledir tanrı sana taşıyabileceğin kadar yükü verir fazlasını vermez, senide hakettiğin derecede ödüllendirir. Çirkin değildi hiçbir insan aslında senide "O" yarattı benide "O" yarattı. İnsanın değerini belirleyen kavram yaptıklarıdır. Nice insanlar var şeytan girmiş bedenine ama dünya güzeli, ondan bir hayır bekleme; nice yiğitler var dünya üzerinde görünüşüne aldanıp sırtını dönme! Kendini bulmalısın huzur yolunda yapabildiklerini belirlemelisin daha fazlasını ise yapmaya çalışmalı ama olumsuz sonuçlara karşı küsmemelisin dünyaya. Barış ki kendinle güzellikler sana gelsin. Zamanında felanca şehirlerinde iki zat yaşarmış bunlar geçimlerini ticaretle sağlarlarmış. Bunlardan 1. si kötümser, acıma bilmez, sadaka vermez, Hak tanımazmış, ikincisi ise iyimser mi iyimser, mutluluğu insanlardan esirgemeyen yüzünde güller açan bir insanmış. Bir gün bunlar ticaret yapmak için şehirlerinden ayrılmış ve ikisininde amacı aynıymış; ekmek paralarını çıkarmak ve sağ sağlim dönmek yurtlarına. 1. zat bir gitmiş ki şehire karşısında ne görsün, dört bir yanda açlık, sefillik, ölüm ve korku varmış, 2. zat ise gittiği şehirden pek memnun kalmış, eğlence cümbüşü her yer, festival havasında geçiyor her gün. 1. zat ne ticaret yapabilmiş ne de eğlenebilmiş üstelik gördüğü manzaraya dayanamayıp kendini şaraba vermiş. 2. zat ise hem ticaretini yapmış hemde eğlenmiş doyamamış o şehre. En sonunda ayrılık günü gelmiş çatmış. Tam bu ikisi şehirinden ayrılacaklarken tenha bir yerde rast gelmişler. İyimser tüccar hemen anlamış halini dostca sırtını avuşturup "Ey muhterem kardeşim ne diye böyle kötümser olursun ki, dünyaya nasıl bakarsan öyle görürsün sen şimdi diceksin bana iyi bakmakla dünya iyi olurmu diye. Derdini veren Allah şifasınıda verir. Sen onlar için üzülme yeterki sadakanı ve ver secde et Allah için." demiş. Şimdi siz soracaksınız bunlar başka şehirlerde değilmiydi birinde sefalet diğerinde sefa, birinde ölüm diğerinde festival. Aynı şehirlere gitmişle bu iki tüccar, ama 2 sinin görüşleri farklı imiş. Peki ya sen nasıl bakıyorsun dünyaya? Günlerin isyan ederek mi geçiyor eğer öyle olsa bile anlamışındır ankatmak istediğimi. Umarım her zaman mutlu kalırsın. Çünkü dünya çok güzel....
0 yorum:
Yorum Gönder